Hayatın iki uç noktasında gidip gelen bir kitap, haz ve acı arasında kalmış tüm karakterler. Karmaşık duygular, karmaşık karakterler. Her şey blurlu bu kitapta. Olaylar sıra dışı, intihar ve depresyon bir yanda çarpık tensel ilişkiler bir yanda. Ama yazar duyguları tariflemede, derinlemesine anlatmada o kadar zayıf ki kitap bir duygu geçiremiyor. Ana karakter gençliğinden bir iki yıl kadar kesiti anlatıyor. Arkadaşının intiharı sonrasında arkadaşının sevgilisi ile yakınlaşması ve kızın da psikolojik rahatsızlık yaşaması ve kızın kendini uzaklaştırması ile ayrı kalmaları temel olay aslında.
Okudum ama ne okudum? Aşk mıydı bu anlatılanlar yoksa dram mıydı her şey? Kitap bitti ama bende ne uyandırdı nasıl hissettirdi bilemiyorum. Bu olaylar ve karakterler daha canlı anlatılabilirdi. Bu yüzden kitap bana çok geçmedi, çarpıcı gelmedi. Kitaptaki en belirgin duygu bunalımda olma, depresyon hali. Her karakterde var bu sorun, kimse sağlıklı hissetmiyor. Ve bu ruh hali içerisinde gelişine yaşıyorlar hayatı.
Bu hikayeyi mesela Orhan Pamuk yazsa bize o kadar iyi geçirirdi ki duyguları. Ama bu yazar depresyonu da aşkı da cinselliği de çok soluk, cansız aktarıyor. Evet sanırım doğru ifade bu, kitap canlı değil.
Benim kitaba puanım 6/10.
”Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.”
”Bilmiyorum bazen yüreğimde sert bir kabuk olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şey o kabuğun içine giremiyor sanki. Birini gerçekten sevebileceğimden şüphe duyuyorum.”
“ Eğer şu anda kendimi bırakacak olursa, paramparça olurum.“
”Eğer kendimi koyuverirsem bir daha eskisi gibi olamam.”